top of page

MISIR GÜNLÜKLERİ - KAHİRE - HURGADA SONRASI


25.07.2017 - KAHİRE

Saat 5’e doğru Kahire’ye vardık. Eğlenceli bir yolculuktu. İner inmez bizim evdekilere söyleyip Uber çağırdım. Robot çocuk İspanyol Jose, iki defa bağırmama rağmen aldı başını gitti öbür servise. Komutunu değiştirmek imkansızdı. Sonra peşinde tüm ev halkını toplamış geldi, sanki arabada yer vardı. Beyni yıkanmış gibi davranıyor çıldırtıyor insanı. Eve gelir gelmez uyudum 8.30’a kadar. Herkes öğlene kadar uyudu. Zaten yollarda da uyumuştuk, ama insanlara yetmiyordu. Kahvaltı için Arabiata’ya gittim. Etli, yumurtalı, domatesli, soslu bir Fuul çeşidi olan Donia Tajin ve bir çeşit Falafel olan Baladi Eggah ısmarladım. Tajin oldukça lezzetliydi ama Falafel çok yağlıydı, iyi oldu aslında Falafel’e doyduğumu hissettim sonunda. Sanırım tavada yapılan bir falafel idi, çünkü önüme 4 tane çeyrek daire parçası konmuştu.

BALADI EGGAH FALAFEL & DONIA TAJIN

Güzelce doyup sanki diğer günler abartırcasına tatlı yememiş gibi Hurghada’daki tatlının aynısını bulma umuduyla evin yakınındaki Exception Patissier’e gittim. Çok benzer bir tatlıyı bulup 5 dilim aldım, yanına da yuvarlak şekilde fırın makarnanın büzüştürülüp tatlı yapılmış versiyonunu anımsatan bir tatlı. Makarna tatlısı dediğim o tatlı o kadar kötüydü ki, yağlı şuruplu kızarmış hamur, midemi bulandırdı yemedim.

MİDE BULANDIRICI TATLI

Öğleni geçiyordu, Kahire’de artık yapacak çok da şey bulamadığım için bari alışverişime başlayayım dedim. Kahire’de maksimum 7 günüm kalmıştı, geri kalan günler gezide olacaktım. Khan El-Khalili Çarşısı’na gittim. Artık daha ucuz olsun diye Stadium Metro İstasyonu’na kadar Uber sonra Metro kullanıyorum. Çarşı’da küçük ağaç dalından yapılmış topçuk lambalar, ibis kuşları heykelcikleri, bakır lamba, papirüs, magnet gibi birçok şey aldım. Aslında her şey çok ucuz. Ama öyle bakarsanız ne valizde yer kalır ne de para. Bu da ucuzmuş diye aldıkça bir yığın şey alınabilir. O yüzden az ve öz akılda kalıcı güzel özel parçalar lazım bence. Öykü ve Merve de geldi. Egyptian Pancake adlı restorana gittik. Kendilerinin uydurduğu Mısır Pancake’i aslında onların fitir dediği bizim Antep katmerinin yapılışına çok benzeyen bir hamurişi. Kat kat hamurun arasına kıyma, peynir, karides vb. birçok şey konularak tuzlu pancake yapıyorlar. Biz kıymalı, karışık peynirli ve karışık etli aldık ki “Peynirli çok güzel” idi. Tatlıları ise meyvelileri tam bilmiyorum ama biz şekerli ve çikolatalı yarı yarıya istedik; hamurun üstüne pudra şekeri serperek ya da çikolata sürerek yapıyorlar yani arasına koymadan. Pudra şekerli olan tam bir Kürt böreği idi. Kürt böreği hayranı olarak beni çok çok mutlu etti. Fiyatlar ise tuzlularda 40-50, tatlılarda ise 20-50 Pound arası değişiyordu.

KARIŞIK ETLİ FİTİR

TATLI FİTİR

Sonra onlarla da biraz çarşıyı dolaştık. Çarşıda benim bilmediğim Jordy diye bir dükkan vardı, bir hanın üst katında. Orada tüm ürünler diğer yerdekilere göre çok çok ucuzdu,tamamen aynılarıydı. Her ne kadar tasarımlarını beğenmezsem de birkaç magnet aldım. Mısır’da hediyelik eşya tasarımı pek güzel değil. Hem aynı şeyler, aynı çirkinlikte. Farklı özel bir tasarım Zamalek dışında pek görmedim. Eve gedim, apartman kapısı kapalıydı. Dan dan vurarak kapıcıya açtırdım, kadın çok sinirlendi. Anahtarımın olması gerektiğini söyledi. Benim de 6 günlük daha anahtar yaptırasım hiç ama hiç yok.



26.07.2017 - KAHİRE

Kahire’de son günlerim. Geziler aralıksız başlayacak. Gidecek çok yer de kalmadı. Evde oyalanırken Giza tarafını çok dolaşmadığımı fark ettim. Tarım Müzesi’ne gitmeye karar verdim. Ucuz ulaşım için metroya kadar Uber, sonra Giza’ya metro. Tam şehrin kolaylıklarını keşfettim ama şehirden gitmek üzereyim. Vardım Giza’ya, yine Kahire’nin pis bir mahallesinden fark yok. Şansıma müze 6 aylık bir tadilatta imiş, üzüldüm, enteresan bir gezi olacaktı. Yakınlardaki Giza Hayvanat Bahçesi’ne gitmeye karar verdim. Bahçesinin kapısında İnsan-5 Pound, Yabancı-20 Pound yazıyordu. Ben de insanım modunda hiç konuşmadan uzattım 5 Pound’u aldım Mısırlı gibi biletimi. Bu zamana kadar hiç konuşmadan ucuza bir sürü bilet alabilirmişim aslında.

HAYVANAT BAHÇESİ

Hayvanat bahçesi 1891 yılında Khedive İsmail tarafından hizmete açılmış, sözde şu an 175 hayvan türü ve 6000 adet hayvan varmış. Ama pek inandırıcı gelmedi bu bana, kafeslerin büyük bir kısmı boştu çünkü. Ama yıllar sonra hayvanat bahçesine gitmek mutlu etmişti. Ailecek gelmiş, çocuklarını eğlendiriyordu anne babalar. Bir de bir köprü vardı, Gustave Eiffel tarafından yapılmış. Aslanlar, maymunlar, kunduzlar, develer derken oradan çıkıp Mahmut Halil Müzesi’ne gitmeye karar verdim. Bu müzede Van Gogh, Rodin gibi genel olarak empresyonist sanatçıların eserleri bulunuyormuş. Sonra birden karar değiştirip Kahire şehir merkezinde Öykü ve Merve ile buluşmaya karar verdim. Çünkü o kadar çok müze gezmiştim ve gezecektim ki artık beni etkilememeye başlamışlardı. Onların yanına giderken Instagram’dan beni takip etmeye başlayan “ayırdındayım” adlı bir hesabı incelerken Mısır hakkında blog yapmaya başlayan biri olduğunu fark edip hemen mesaj attım. O da bizim gibi 6 haftalığına gelmiş, Mısır’ı gezmiş. Bana geceleri tiyatroların sergilendiği, yazar çizerlerin olduğu bir kafeyi önerdi ama yerini ve adını tam hatırlamıyordu. Buluşunca önce benim Mısır Rehberi kitabımdaki gitmediğimiz Talaat Harb Caddesi’ndeki Miami ve Metro Sinemaları’na gittik. Sözde onların önündeki afişlerle fotoğraf çektirmek önemliymiş ama kitabın 2002’de basıldığını düşünüp sinemaların şimdiki halini görünce çok da o geleneğin kalmadığını anladık. Alışveriş merkezlerinin açılıp teknolojinin gelişmesiyle birçok şehirdeki gibi burda da eski sinemalar eski popülerliğini kaybetmiş. Ordan Shar Hoshamaim Sinagogu’nu görmeye gittik. Gri, eski bir bina ama mimarisi çok güzel. Tabii ki içeriye almıyorlar, o sırada sanki fotoğraf çekmeye kalkmışız gibi sokaktan geçen bir adam fotoğraf çekemezsiniz diyor. Artık yani rahatça bir binaya bile baktırmıyorlar, alın binanız sizin olsun, kimse de gelip gezmesin diyor insana. Tam sinagogun karşısında Eish & Malh diye içerisi gözükmeyen ama dışarısına güzel bir dondurma resmi yapılmış bir kafeye soktum bizi. Kahire’nin gizli ve elit bir mekanı çıktı. Kahire’de bu kadar değişik dondurmaya rastlayacağımı sanmıyordum: Mangolu künefeli, karamelli künefeli, lavantalı, limon otlu… Ama benim tercihim her zamanki gibi en değişiği olan zeytinyağlı dondurma oldu. İçinde çok hafif çikolata ve kuru yemiş parçaları da olan dondurma çok farklıydı. Sanki günlerdir ihtiyacım olan zeytinyağı ihtiyacımı karşılamıştı. Yağlı yoğun aroması mide bulandırmıyordu ama dondurmaya hafif bir ağırlık katmıştı. Tam bir Karatay dondurmasıydı, sanırım hayatımda yediğim en güzel dondurmalardan biriydi. Tabii 28 Pound idi, sokaktaki 5 Poundluk mangolu dondurmadan sonra biraz pahalı ama değer.

EISH & MALH

ZEYTİNYAĞLI DONDURMA

Ordan kalkıp blogger’ın söylediği kafeyi bulmak için Meclis ve bakanlıkların olduğu bölgeye gittik. O bölgeye Garden City deniyor. Tabii buralarda fotoğraf çekmeye kalkışmadım bile, hapse tıkarlar direkt. Meclis binası oldukça hoştu ama. Çocuğun verdiği çok az bilgi ile Falak diye bir yere oturduk, bahçesi ve sahnesinin olmadığını fark etsek de orada yemek yemeğe karar verdik. Sabahtan beri hiçbir şey yememiştim, sadece dondurma ve metrodan aldığım bir kruvasan. Burada da Havavşi söyledim, Öykü ise bamyalı Tajin. Tajin burada güveç oluyor, etli bamyalı tajini oldukça lezzetliydi. Benim Havavşim ise daha önce Arabiata’da yediğime göre oldukça farklıydı, çok daha iyiydi. Arabiata’daki direkt yağ bombasıydı. Buranın ekmeklerinin arasına kıyma koyup yağda kızartılan bir yemek olan Havavşi’yi bunlar çok daha az yağlı yapmıştı, açıkçası gerçek Havavşi’yi yediğim fark ettim. Yanındaki tahinli sos da çok çok lezzetli idi.

HAVAVŞİ

Şans eseri orada kendi aramızda konuşurken arka masadaki bir adam İngilizce bzie Türk olup olmadığımız sordu ve birden çok akıcı bir şekilde Türkçe konuşmaya başladı. Aslen Pakistanlı imiş, şu an burada diş hekimi olarak çalışıyormuş, aslında İngiltere’de okumuş, Türkiye’yi evi gibi görüyormuş ki Türkiye’de yatırım amaçlı iki evi varmış, daha birçok dil biliyormuş… Türkçe konuşarak bizi şaşırtan adam konuştukça da yaşamıyla bizi şaşırttı. Adı Khızır imiş yani Hızır. Arayıp da bulamadığımız kafeye bizi götüreceğini söyledi, biz yemeğimizi yerken Türk kahvesini yudumladı. Garsondan hesabı istediğimizde hesap onun tarafından ödenmişti, dediğine göre onun misafiriydik. Bizi aradığımız kafeye götürdüğünü söyledi, sanırım orası değildi yine ama Room adındaki mekanda da küçük bir sahne vardı ve hiç Mısır mekanına benzemiyordu. Bugünün konsepti kutu oyunlarıymış mesela, herkes oturmuş oyun oynuyormuş, Hızır’ın söylediğine göre dün de karaoke varmış, ona gelmiş. Bizi bırakıp telefon numarasını verdi ve gitti. Sanki yemeklerimizi ısmarlatıp onu göndermiş gibi hissedip Merve arkasından koştu ve onu yanımıza getirdi. Adam çok mutlu olmuştu Türkçe konuştuğuna biraz daha beraber olabilirdik. Ben bir limon suyu söyledim. Limonata değil, buradaki yeşil minik limonlardan yapılan bir su, ama şeker olup olmadığını tam anlayamadım içinde. Hızır da kocaman bir karpuz suyu içti. Bayağı konuşkandı, çok iyi bir şekilde Türkçe konuşuyordu yetmediği zamanlarda İngilizce. İstanbul aşığıydı, gitmediği yer kalmamış. Her sene mutlaka gidiyormuş. Hatta 5 gün sonra gitmeyi de düşünüyordu. Biraz zengin ve kafasına estiği gibi yaşayan biriydi galiba. Kahire’den artık sıkılmış, belki Ürdün’e belki İngiltere’ye çalışmaya gidecekti. Bir diş hekimi olarak o kadar kolay iş bulabildiğine de şaşırdım her ülkede. Yanlış kafeye oturup çok tesadüfi bir akşam geçirdik. Bizi Uber’e kadar uğurladı.

PAKİSTANLI KHIZIR İLE

Uber’de yaşanabilecek en kötü şey şoförün navigasyonu anlamaması herhalde. Şoför navigasyonu anlamadığı için yolu 1 saate yakın uzattık herhalde. Yola başlıyorduk, en baştaki konuma geliyorduk, bunu en az 4 defa aynı yerde yaşadık. Başka yerlerde de karıştırdık. Adam inatla kendi navigasyonun bozuk olduğunu bizim açmamız gerektiğini söylüyordu. En sonunda doğru yolu bulduk. Kahire’de şoförlük yapan birinin mahalleleri semtleri bilmemesi epey şaşırtıyor insanı, tam olarak sokakları bilmesen de Nasr City deyince kafanda nerede olduğu nasıl gidilebileceği az çok belli olur yani. Merve’nin aşırı tuvaleti gelmiş, adam inatla hızlı gitmeyeceğini söylüyordu. En sona doğru bu sefer Merve’nin navigasyonuna inat edip kendisininkine inanmak istiyordu. Merve artık zor dayanmaya başlamıştı. Bir de üstüne çölde mi yaşıyorsunuz siz, ben eve nasıl döneceğim? gibi espriler. Güle güle vardık. Merve hızla eve koşturdu. Ben de bugün şanslıydım, apartman kapısı açık ve evde birileri vardı. Kapıcıyla kavga etmeden ve sokakta kalmadan eve vardım ilk defa.



27.07.2017 - KAHİRE

Dün Öykü ve Merve vize uzatmaya gitmişti ve bana İspanyol çocuğun yaptıklarını anlatıyorlardı. Tam o anda aklıma şu soru geldi: “O da AB vatandaşı, niye vize uzatıyor ki?”. Fransız vatandaşıyım diye kafam rahat iken aklıma şüphe düşürmüşlerdi. Sabah açılır açılmaz Fransız Konsolosluğu’nu aradım, gerekli olup olmadığını söylerler, gerekliyse de belki işimi hallederler diye. Ama bana bilmediklerini ve Türk kızların kabus gibi olduğunu söyledikleri Mogamma denen devlet dairesine gidip sormam gerektiğini söylediler. Aceleyle çıktım, metro ile ulaştım. Gerçekten kabus gibiydi. İnsan kaynıyordu, bina zaten çok çok kalabalıktı. Birkaç kişinin yardımı ile yabancı vize işlemlerini buldum. Gittiğim ilk yer beni başka bir yere yolladı. Herhalde beni bir yerlere yollaya yollaya en sonunda işimi halledemeyeceğim diye düşündüm. Öbür tarafta beklerken ısrarla oradaki adam beni başka yere yollamaya çalışırken içeri daldım ve öğrendim ki benim vizem 45 gün geçerli imiş. Ben de 42 kalacağım için sorun yoktu. Bunu gelmeden önce de öğrenmiştim halbuki ama tamamen aklımdan çıkmıştı. İspanyol çocuk yüzünden tüm günüm saçma sapan bir hal almıştı. Her gün çok fazla şey yiyorum diye birkaç gündür kahvaltı yapmadan yaşıyorum. İşim bitince bayağı acıkmıştım. Daha önce Uber şoförünün önerdiği GAD isimli restoran zincirinin bir şubesine gittim. Sürekli yeni bir yemek çıkıyor karşıma, artık bitmeli. Moza & Mahahsy diye bir yemek söyledim, bayağı pişmiş bir incik eti, yanında içinde kişniş tohumları bulunan sarı pilav, türlü ve beyaz pilav (65 Pound) bir tabak. Lezzetli sayılırdı, ama bu pilav sevdaları…

MOZA & MAHAHSY

Sonra gelmişken bir tatlı da yiyebilirim diye düşünüp ballı kaymaklı Mısır pancake söyledim. Mısır’da yediğim en güzel yiyeceklerden biriydi. Şu an yazarken bile çok canım çekti. Ama o kadar yemiştim ve porsiyon o kadar büyüktü ki yarısına zor gelebildim. Hem çıtır hem yumuşak hamurun içinde kaymak parçaları, dibinde sanki süt de vardı balla karışmış. Çok çok güzel bir şeydi. Sonra gördüm ki insanalar özel olarak onu yemeye geliyorlardı. Yerken de hamur da biraz turunculuk fark etmiştim ki restorandan çıkarken de gördüm ki turuncu puding kıvamında bir şey sürüyorlardı. Ama artık neyin ne olduğunu düşünmeye kafa yormak istemiyorum. Çünkü kısaca burada yediğim neredeyse her şey zararlı.

BALLI KAYMAKLI MISIR PANCAKE

Oradan çıkıp Amerikan Üniversitesi’nin yanında bulunan Oldish Café’ye geçtim. Şehre inmişken internetli bir kafeye oturup hazırladığım Port Said videosunu paylaşmak istedim. Ama 18 dakikalık videomu yüklemeye saatlerce uğraşsam da internetin gücü yetmedi. Orada saatlerce bir çay uğruna oturmak utandırdığı için bir de Yunan Salatası söyledim. İçinde beyaz peynir olacak diye sevinirken, peynir labne peyniri gibi bir şeydi. Salata bile sağlıklı olamıyordu…

OLDISH CAFE SALATASI

AIESEC ile 29 Temmuz’da yalnızca 1 gün İskenderiye’de geçireceğimiz için ben bir gün daha orada kalmaya karar verdim, o yüzden hemen Kahire Müzesi’nin arkasında bulunan GoBus’tan 65 Pound’a İskenderiye’den dönüş biletimi aldım. Bileti alıp Türk kızlarla son kez buluşmak üzere Heliopolis’e gittim. Öykü ve Merve ben gezideyken Türkiye’ye döneceklerdi. Heliopolis bugüne kadar gitmediğim için üzüldüğüm bir semt oldu. Zamanında Belçikalı baron Empain tarafından tasarlanan bir şehir imiş. “Güneş Şehri” anlamına gelen bölge , Hüsnü Mübarek zamanında yöneticinin yaşadığı bölgeye dönüşmüş yaptırdığı Ouruba Sarayı ile birlikte. Şu an güzel mimariye sahip birçok tarihi yapının altında güzel kafeler, restoranlar ve çeşitli mağazalar var. Buraya Kahire’deki son günlerimden birinde gündüz gidip daha detaylı gezmeye karar verdim. Şans eseri dolanırken Piano Restaurant diye bir mekana girip tatlı yemeye karar verdik. İçeride gerçekten bir adam piyano çalıyordu, onun eşliğinde yemek yeniyordu. Hiç tatlı yememişim gibi Om Ali söyledim. Malky’den aldığımızdan oldukça farklıydı. Muhallebisi ile kuru yemişler karıştırılmış idi ve fırındı pişirilip sıcak servis ediliyordu. Güzel bir tatlıydı.

OM ALİ

Kızlar ise krem karamel söylediler. Nedense krem karamel Mısır’da çok yaygın, birçok restoranda bulunuyor. Onların söylediklerinden tattım ve çok başarılıydı. Karameli çok iyiydi, kıvamı da öyle. Kızlar pek beğenmedi. Ama tatlı 10 üzerinden 10 idi, tam olması gerektiği gibi. Oradan çıkıp Heliopolis Café’de oturup ayrıldık. Yarın neredeyse aralıksız son geziler başlıyor, artık mutluyum hem gezeceğim hem de bitecek.

bottom of page