top of page

MISIR GÜNLÜKLERİ - KAHİRE - SİVA SONRASI


4.08.2017 - KAHİRE

Saat 9’da yatıp 7 civarında kalktım. Ama iyileşmiş gibiydim. Gece kalktığım zamanlarda kendimi çarşafa rulo yapmış bulsam da fena geçmemişti gece.

Tam Omar’e bana sundukları ile verdiğim paranın uyuşmadığını söyleyecektim ki bana öbür Türk kızlarının gelip gelmeyeceğini sordu Luxor gezisine, oradan Instagram hikayelerime geldi konu, sonra da bana Mokattam’daki mağara kiliseye gitmemi önerdi. Tam Kahire bitmiş demişken yeni yerler çıkıyordu karşıma. Mecburen atladım Uber’e, yine çıktım yollara.

Birden bir mahalleye girdik. Her taraf kocaman çöp torbaları, arabanın içine bile hafif giriyordu koku. Çöplükistan diye tanımladığım ülkenin daha da çöp kısımları varmış demek ki. Daracık sokaklarda arabalar çift yönlü gidip gelmeye çalışıyordu. Şoföre zor geldi ve seni burada bıraksam olur mu dedi, ben de haritada yürüyerek 10 dk gösteriyor, her halde yürürüm dedim ve indim arabadan. Zaten hiçbir kokuyu kaldıramaz iken nefes bile alınamayacak bir kokunun içinde buldum kendimi. Tuğladan apartmanların en alt katları çöp ayıklama yerine dönmüş, kadınlar oturmuş kağıt, plastikleri ayırıyor.

GERİ DÖNÜŞÜM MAHALLESİ

Geri dönüşüm mahallesi adını verdim ben buraya, sevmedim de değil ama kaldırabilecek bir durumda değildim. Haritadan gideceğim yola bakıyordum ama sürekli karşıma çıkmaz sokaklar. En sonunda da balkondan bir kadın bana yardımcı oldu. O kadar o sokaklarda yürüyordum, sanki kimse beni görmüyor gibi, her halde anlaşılıyordur turist olduğum. Yerlerde fare ölüleri, birbirleriyle kavga eden köpekler, apartmanların zemin katındaki çöp yığınlarının arasında eşekler, koyunlar, her yerde saçma sapan koşturan çocuklar. Kabus yeri gibiydi. Bir ara önümden sincaba da fareye de benzeyen, iki ayak üzerinde yürüyüp ağzında bir şey taşıyan kahverengi bir yaratık geçti, neydi artık bilemiyorum.

Bir yokuştan en son kiliseye doğru tırmanmaya başladım. Biraz olsun temiz hava almaya başlamıştım. Ama kilisenin oraya gelsem de hala derinden çöp kokusu geliyordu. Kilise gerçekten kocaman bir kayalıktaki bir mağaraya kurulmuştu. St. Samaan the Tanner Manastırı’nın hikayesi de oldukça ilginç.

MAĞARA KİLİSE

Bu çöpçü mahallesinin büyüklerinden biri 2 yıl boyunca devlet başkanını çağırıyor ama bir türlü adam gelmiyor. En son başkanın kulağına Tanrı’nın sesleri geliyor ve gitmeye karar veriyor. Çöpçü adam ona bineceği otobüsü söylüyor. İlk yanlış otobüse biniyor ve Tanrı’nın sesiyle o otobüsten inip mahalleye ulaşıyor. Halk ile görüştükten sonra ibadet etmek istediğini söylüyor ve adam ona bu mağaranın olduğu yeri gösteriyor. Burayı çok beğenen adam her Pazar halk ile hiç iletişim kurmadan buraya gelip ibadetini yapıyor. Bir gün yanında mahalleden iki adamla oraya gidiyor, fırtınanın olduğu her tarafta çöplerin uçuştuğu bir günde. O sırada önlerine Tanrı’dan bir mesajın olduğu bir kağıt düşüyor. Ve orayı bir ibadethaneye çevirmeye karar veriyorlar.

Tam oturmuş kilisenin hikayesini araştırırken birden bir çığlık sesleri gelmeye başladı ve bir baktım ki bir kalabalık geliyor bir tabut ile. O kadar kiliseye gitmiştim, hiçbir cenazeye rastlamamıştım. Mısır yine bir ilk yaşattı bana. Çok enteresandı. Dualar okundu, tütsüler yakıldı. Kadınlar gruplar halinde geliyordu, hepsi simsiyah elbiseler giyinmişti, elbiselerin üzerinde yaldızlı işlemeler vardı. Çaktırmadan gizli çekim yaptım ve kalktım. Kilisenin bulunduğu kayalıklara hep melekler, dinsel yazılar oyulmuştu. Çok hoştu, bir ibadet yeri böyle olmalı bence, daha doğa ile bütünleşik.

MAĞARA KİLİSE

Tekrar Uber çağırıp Heliopolis semtinde gittim. Yine şoförü çıldırtmıştım, şehrin en mahallesine sokarak. Heliopolis’te Baron Empain Sarayı’nın orada indim. Belçikalı Baron Empain zamanında bir çöl olan bu bölgeyi bir şirketin aracılığıyla satın alıp Güneş Şehri analamına gelen Heliopolis kentini kurmuşlar. O zamanlar şehir dışında kalan bu alana tramvay yolu yapılmış, hala ayakta olan güzel mimariye sahip binalar yapılmış. Önce yabancılar ve koptikler yani Hıristiyanlar buraya yerleşmiş ve şehrin daha elit bir semti haline gelmiş. Şimdi de kalitei evleri, kafe ve dükkanları ile o elitliğini korumaya devam ediyor. Saray ise Mısır mimarisinden oldukça farklı, Baron Empain’in özel ilgisinden dolayı Kamboçya’daki binalara benzetilerek yapılmış, hatta binananın işlemelerinde aslan, fil gibi birçok hayvan var.

BARON EMPAİN SARAYI

Ne yazık ki tadilatta olduğu için yalnızca uzaktan bakabildim saraya ama en sevdiğim yapılardan biri oldu. Daha sonra Heliopolis’te dolaştım, dükkanlara girdim. Groppi adındaki meşhur kafeye girdim ve özel bir yiyecek bulamadığım için oradan çıkıp Le Chantilly adındaki öbür meşhur kafeye gidip Mısır’daki ritüelimi geçekleştirdim ve kruvasan yedim. Tereyağ tadı oldukça yoğundu ve çok lezzetliydi. Mısır’da kruvasana bağımlı oldum diyebilirim. Gün boyunca yoğurt, badem ve domatesten oluşan kahvaltımın dışında sadece kruvasan yediğim için kendimi kötü hissettim ve aklımdaki şavurmacıya gittim ve bir et şavurma aldım. Ama artık vücudum gerçekten Mısır yemeği kaldırmıyor anladım, zorla yedim ve midem bulanmaya başladı. Açım ama hiçbir şey de yiyesim gelmiyor ne yazık ki.

Hemen eve döndüm ve tek çözümün uyumak olduğuna karar verip yine erkenden yattım.



5.08.2017 - KAHİRE

Son 1 hafta! Büyük gezi bu gece başlıyor, biraz kitaptan okudum ve gezip görülecek yüzlerce şey var. Ama artık hepsini detaylarıyla aklımda tutmak değil, görmüş olmak amacım.

Bugün evde geçirmeye karar verdim. Zaten yine ishal oldum. En önemli gezi öncesi uzun yola nasıl çıkacağım bilmiyorum. Yine muz kürü uyguladım. Bakalım… Evde su da elektrik de kesildi. Hem açtım hem de bir şey yemek istemiyordum. Yine de sokağa çıktım, Bir Nasr City turu yapıp yemek yemeye karar verdim. Mısır’daki favori yemeğim Tarb için Abou Ramy’e gittim. Yağa sarılmış köftelerden oluşan yemeğin yanına bir de yumurtalı burger söyledim. Meğerse köfte burgere bir de yumurta koyuyorlarmış, ben sadece yumurta sanmıştım. İkisini bir güzel yedim ve günlerdir devam eden olay yine tekrarlandı. Mide bulantısı ve tüm yemeklerden iğrenme. Bir de öncesinde meşhur pastane La

Poire’dan kruvasan almıştım, iyi ki yememişim. Ama 3 tane muz yedim, bunu unutmamalı. Yanıma da 4 tane muz ayırdım, yolluk. Çok endişeli bir yolculuk beni bekliyor galiba.

Sonra Nasr City’deki karelerden birinin etrafındaki caddelerde dolaştım, alacak kaktüsler buldum. Geziden dönünce bir yer ayarlaması, bavulun taşıp taşmayacağının planlamasını yapmam gerekecek.

Bu gece sözde 11.50’de yola çıkacağız. Bakalım o 1 mi olacak 2 mi?


bottom of page