Gobustan deyince nedense bir ülke canlanıyor kafamda, ama burası Bakü’ye yalnızca 1,5 saat uzaklıktaki bir kasaba. Bu kasabanın turist çeken yanı ise Gobustan Milli Parkı.
Gobustan Milli Parkı’na gitmek için öncelikle Neftçiler Prospekti’nden geçen 125 numaralı otobüse binmek gerekiyor, o otobüsten Bine Ticaret Merkezi durağında inip hemen oradaki minik otobüs terminalinden Gobustan dolmuşuna binmek gerekiyor. Tabii bu dolmuşa ulaşana kadar “Ben nereye gidiyorum?” dedim. Çünkü şehrin bayağı dış mahallelerine zaten gelmiştim ve oralardan nasıl o kasabanın dolmuşunu bulabileceğim diye düşünüyordum.
Dolmuşla yaklaşık 45 dakika süren yolculuğum bana Mısır seyahatimi hatırlattı. Bomboş düzlükler, yeri geldiğinde çölden farkı olmayı araziler… Tek bir fark vardı o da hep bilgisayar oyunlarında veya televizyonlarda gördüğümüz petrol pompaları idi. Petrol fışkıran topraklardaydım gerçekten. Petrol pompaları koku çıkarıyor mu bilmiyorum ama kullanılan taksi ve toplu taşıma araçları o kadar eski ki egzoz dumanından gelen petrol kokusu bana “Petrol vatanı”nda olduğumu gerçekten hissettirdi.
Gobustan’a varınca milli parka ulaşmak için taksi tutmak şart. Yine şanslıyım ki dolmuş şoförü beni direkt taksicilerin turist beklediği yerde indirdi. Avlandım mı bilmiyorum ama altın dişli amca beni güzel gezdirdi. Toplamda 40 Manat’a Gobustan Milli Parkı ve volkanlar için anlaştık. Yine Türk olduğum için kazıklamadığını söyledi; ben de artık samimiyetine sığınmak zorunda kaldım.
Gobustan Milli Parkı, UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan bir alan. 6000’den fazla kaya oymasına ev sahipliği yapan alan mağaralarda yaşamış insanların yaşam stillerine, bölgenin yıllar içindeki iklim değişikliğine dair ipuçlar veriyor. Milattan önce 18. yüzyıldan Ortaçağ’a kadar geniş bir aralıkta oluşturulmuş kaya çizimleri insanın da gelişimini yansıtıyor. Av yapan insandan, birlikte çalışan, ateşin başında duran, tarım yapan insana kadar birçok çizim bulunmakta. Bölgede o zamanlar yaşayan, şimdi yarı çöl iklimde bulunmayan keçi, geyik, at, domuz, aslan çizimleri de bulunuyor. Çizimlerden anlaşıldığı kadar Hazar Denizi bir zamanlar o mağaraların bulunduğu alana kadar geliyormuş.
Parktaki en ilginç bulduğum şeylerden biri müzikli kayalardı. Normal bir kayaya vurulduğunda çıkmayan bir ses bu kayalardan çıkıyordu. Şoförümün bana çaldığı müzik de oldukça güzeldi.Hatta Eurovision 2012’de böyle bir taşla Interval Act’ta müzik yapılmış ve Yallı oynanmış. Yallı da Azerbaycan halayı olarak tanımlanabilir. Bu mağaralarda el ele tutuşmuş insan çizimlerinin de bu Yallı dansının ilk örnekleri, kökeni olduğu düşünülmekteymiş.
Milli parktan çıkınca, hemen 5-10 dakika aşağıda bulunan müzeye geçtik. Müzede bölgenin tarihi ve taşlardaki çizimler hakkında çok daha detaylı bilgi vardı. Müze ve park için toplam ücret öğrenciye 1 Manat.
Müzeyi tamamlayınca yaklaşık 20 dakika uzaklıktaki Volkanlar’a gittik. Külüstür taksimizle o yolları nasıl gittik bilmiyorum. Egzoz kokusundan neredeyse bayılacaktım ama Lada arabayla Safari yapmadım da demem artık. Lada marka araba merkezi Rusya olmakla birlikte ilk kez 1966 yılında üretilmiş. Araştırdığım kadarıyla Azeri taksicilerin kullandığı modeller de en geç 1970 yılı modeli oluyorlar. Hala sapasağlamlar, dağ taş dinlemiyorlar.
Volkan deyince adam ben de kocaman bir dağ ve tepesine çıkılıyor sanmıştım. Ama bu volkanlar bildiğimizden biraz farklı. Genel olarak küçük küçük tepecikler şeklindeler ve üzerlerinden kaynıyor görünümde çamurlar çıkıyor. Bazen oldukça büyük göl gibi olanları da var. Ülkede yaklaşık 300 çamur volkanı bulunmaktaymış. Bu volkanların petrol ve doğal gaz yatakları ile ilişkili olduğu düşünülüyor. Her ne kadar çıkan çamur kaynıyor gibi gözükse de sıcaklığı el sokulabilecek durumda gayet soğuk. Şoföre sormasam herhalde sokmaya cesaret edemezdim. Meğerse insanlar çok şifalı olduğunu düşündüğü için mayolarıyla gelip tamamen içine giriyorlarmış. 20-30 yılda bir bir volkanın içerisinde biriken enerji patlayarak dışarıya çıkıyor ve alev alıyormuş. Asıl bunu görmek isterdim.
Hiç beklemediğim şeyler gördüğüm için mutlu bir şekilde dönüyordum ki arabamız düz yolda teklemeye başladı.Adam arabayı kenara çekiyor, motoru açıp su döküyor, arabayı tekrar çalıştırıp gaza biraz fazla yüklendiğinde araba hızlanmak yerine yavaşlıyordu. Emniyet şeridinden gide gide bir anda Gobustan kasabasına yaklaştık ve neyse ki şoför bir anda Bakü’ye giden paylaşımlı bir taksi gördü ve beni hemen ona attı.
Comments