top of page

AFŞİN - ELBİSTAN

AFŞİN


Nedendir bilmem ama Afşin-Elbistan her zaman kafamın içinde yer etmiş iki ilçedir. Termik santral bulunduğu için belki de coğrafya derslerinden kazınmıştır hepimizin akıllarına. Kahramanmaraş’ın kuzeyinde yer alan bu iki ilçe için bir günümüzü ayırdık ve düştük yollara.


Kahramanmaraş Otobüs Terminali’nden Afşin’e dolmuşlar saat 7.30’da başlıyor. Her bir saatte bir kalkan dolmuşlar ile 20 TL’ye yaklaşık 2 saat süren bir Afşin yolculuğu yapabilirsiniz. Yol uzun ama büyüleyici. Merkezdeki iklim yoldaki bir tünelden sonra birden değişiveriyor. Çok da soğuk olmayan hava birden karlarla kaplı bir şekle büründü. Şehrin kuzeyine gittikçe iklim karasallaşıp iyice soğuyor.


KAHRAMANMARAŞ OTOBÜS TERMİNALİ
AFŞİN YOLLARI

Ve varıyoruz Afşin’e. Şoförün de “Bunlar ne yapmaya gelmiş buraya?” bakışları içinde bir anda sahipleniyoruz ve bizi gideceğimiz yere götürecek bir taksici bile ayarlıyor. Ama gideceğimiz ayırıp Eshab-ı Kehf 5 km uzaklıkta ve bizden 60 TL istiyor. Ben de gizlice diğer taksicileri arayıp bir fiyat araştırması yapıyorum. Daha ucuzlarını da bulsam da bana yine de biraz abartı geliyor bunlar.

Gelmişken önce bir şehir merkezini turlayalım dedik. Sabahın köründe yola çıkmak için aç gelmiştik buraya. Ve gözümüze çarpan bir çorbacıya attık kendimizi. Hem ısındık hem de karnımızı doyurduk. Kışın Maraş'a giderseniz donarak geçireceğiniz Afşin-Elbistan gezinize sıcacık başlamak için Osmanlı Paça ve Çorba Salonu, mutlaka uğramanız gereken bir mekan bence. Erken saatlerde açılan mekan mercimek ve paça çorbalarıyla karşılıyor gelenleri. Minik ama samimi ortamında çorbalardan önce koskoca bir tabak turp ve bir tabak da maydanoz, roka geliyor. Bildiğimiz gibi Maraş, paçasıyla meşhur. Unsuz, bol bol etli ve sarımsaklı çorba tam bir kolajen bombası. Üstelik sadece 15 TL. İstanbul'da bu fiyata bu kasedeki etin ancak 3'te birini yiyebilirsiniz. Bu lezzeti de alamazsınız.


OSMANLI PAÇA VE ÇORBA SALONU

Çorbacı adam önce bizi orada okuyan öğrenci sanıyor, durumu anlatınca bizim Eshab-ı Kehf’e gitmemiz için bir fikir ortaya atıyor. Sözde belediyeye gidince gelen turistlere ücretsiz tur ayarlıyorlarmış. Biz de bir anda kendimizi belediyede özel kalem müdürünün odasında bulduk. Adam hem şaşırdı hem de görev edinircesine belediye görevlilerini ayarlayıp bizi götürttü. Bir de oradaki rehbere de haber verildi. Rehber bizi gezdirdi, odasında ısıttı, hediyeler verdi. Ardından da yine görevlilere haber verildi ve bizi aldılar. “nca.gourmet gezileri” farkı!


BELEDİYE ARACI

Gelin size özetleyeyim şu Eshab-ı Kehf’i:


Dünyada 33 tane örneği olan bu Eshab-ı Kehfler'in 4'ü Türkiye'de! Burası bir kompleks olarak tanımlanabilir. Bir mağara önce kilise oluyor, ardından 2 cami, medrese ve han. Hıristiyanlık ve İslam için çok önemli bu alanlara 7 Uyurlar Mağarası da deniyor. Kur'ân'da Kehf Sûresi’nde şöyle geçiyor: Gençler, Allah'tan başka ilâhlara tapan bir hükümdarın zamânında yaşıyorlar, halkın çoğunluğu hükümdarın âdeti üzereydi. Bir rivâyete göre gençlerden altısı sarayda görevli, hükümdara yakın kimselerdi, hükümdarın müşâvere heyetindeydiler. İmparatorun putperest olduğu, putperestliği kabul etmeyen bâzı insanları yakalatıp öldürttüğü ve bir ihbar üzerine saraydaki putperest olmayan gençlerin durumlarını öğrendiği anlatılır. Hükümdar, onları çağırıp tehdit eder, onlarsa inançlarından ayrılmak istemezler. Aksine onu inançlarına davet ederler. Hükümdar, onlara eski günlerine dönmeleri için zaman tanır. Gençler, inançlarını korumak için şehre yakın dağ yönüne giderler. Yolda giderken Kefeştetayyuş adındaki çoban ile çobanın Kıtmir adlı köpeği de onlara katılır. Dağda çobanın gösterdiği mağaraya girerler, dua ederek merhamet dilerler. Hükümdar gençleri sorar, kaçtıklarını ve mağaraya sığındıklarını haber alıp adamlarıyla mağaraya gider. Mağaranın ağzını kapattırır. İnanca göre gençler ölmez, yıllar boyunca uyumaya devam ederler. Kehf Sûresi'nde bu süre 309 yıl olarak geçer. Bu sürenin sonun ilâhi bir sevkle uyandırılırlar. Ne kadar zaman geçtiğini bilmezler, ancak az uyuduklarını zannederler. Acıktıklarından bir arkadaşlarını şehre yiyecek getirmesi için gönderirler. Bu kişi Yemliha’dır ve onun kılık değiştirerek hâlini kimseye bildirmeden gidip gelmesini söylerler. Yemliha şehre geldiğinde geçen zamanın farkına varır; o zamanın hükümdarının yanına götürülür. İnanca göre bu hükümdar gençlerin dinindendir. Başlarından geçenleri hükümdara anlatır. Daha sonra gidip arkadaşlarına haber verir. Hepsi tekrar uykuya dalar; halk, onların uyudukları mağaraya mescid yapar.


ESHAB-I KEHF

Afşin şimdilerde yeni bir turizm noktası haline gelmek için de çabalamakta. Konsept ise “Lavanta Şehri Afşin”! Binboğa ve Keş Dağları arasında doğal lavanta tarlalarında oluşturdukları resim platolarına turistleri çekmeye çalışıyorlar. Doğrusu şu lavanta işi biraz abartılmaya başladı diye düşünüyorum. Türkiye’nin batısında da böyle girişimler var. Ama hiçbir zaman Fransa’daki kadar güzel gözükmüyor bu tarlalar. Ancak çok çok büyük alanlara ve çok bakımlı bir şekilde yapılırsa o kafamızdaki görüntü oluşuyor. Ama yine de umarım tutar bu girişim de turizm canlanır.


Ehsab-ı Kehf’ten dönerken kar öyle bastırdı ki belediye görevlisi bizim Elbistan’a geçeceğimizi duyunca sanırım manyak olduğumuzu düşündü. Kar çok artarsa eğer Maraş’a dönemeyeceğimizi, yolların kapanacağını söyledi. Ama o kadar yol gitmişken Elbistan’ı göremezsem çok içimde kalırdı. Fulden pek ikna olmasa da Eylül’ün de gazıyla kendimizi bir anda Afşin-Elbistan dolmuşunda bulduk. Yarım saat kadar süren bir yol sonrası Elbistan’daydık.




ELBİSTAN


Elbistan Otogarı hemen pazar yerinin dibinde yer alıyor. Pazarda dana kadar turplar, bagajda çorap satan satıcılar, üzeri karlı lahanalar derken gezinize güzel bir başlangıç yapabilirsiniz. Şehrin merkezine doğru yürürken de bir sürü yöresel yiyecek çıktı karşımıza. Önce Burçak Ekmek & Pide Salonu’ndan kete, 1,5 TL’ye Lahmacun aldık. Ardından Ferah Pastanesi’nden de Kömbe aldık. Kömbe Osmaniye ve Hatay’daki gibi kurabiye değil de bir gözleme ya da börek gibi. Peynirli, patatesli ya da ıspanaklı seçenekleri var. Biz peynirliden tattık, fena değildi. İki kalın hamur arası tatmaya değer bir lezzetti.




KETE - BURÇAK EKMEK VE PİDE SALONU
KÖMBE - FERAH PASTANESİ

Öyle çok gezilecek bir yer yok Elbistan’da. Küçük ama canlı bir çarşısı var. “Uzun Çarşı”, tıpkı Maraş’taki Kapalı Çarşı gibi. Ama turistik değil de halka hitap eden bir versiyonu. Ayakkabıcılar, kuyumcular, kafeler ve daha fazlası burada. Uzun dediklerine de bakmayın oldukça kısa. Otogardan itibaren karşımıza çıkan seyyar satıcılar burada da bizi şaşırttı. Kızılcıklar, mercimekler, yer fıstıkları… Yiyecek dolu bir şehir anlayacağınız.



Elbistan’a gelmişken Elbistan Tava yemeden olmaz değil mi? Halkın çokça tercih ettiği Küçükler Ocakbaşı’na geçtik biz de yemek için. Öncelikle bolca ikramlıkla karşıladılar bizi: Mor turp, çiğ köfte, salata, ezme, pide, haydari, süzme yoğurt… Garsonun da önerisiyle birer de Ceviz Lahmacun söyledik. Bu Fındık Lahmacun’un bir boy büyüğüymüş. Kuyruk yağlı tadı ile gerçekten de güzeldi. Ama bu güzellik Elbistan Tava ile son buldu. Kolay kolay yemek beğenmezlik yapmam. Kuşbaşı kuzu et, biber, domates ve patlıcan hep beraber fırında pişiyor. Ama patlıcan, biber, domates mevsimi olmamasından mıdır bilmiyorum Elbistan Tava bayağı kötüydü. Sanki okul yemekhanesinde verilen çirkin patlıcan yemeği gibiydi. Islak mendillerimizin paketini bile açıp getiren garsonumuza beğenmiş gibi de yaptık. Hizmette sınır yemekte de lezzet yoktu ne yapalım?


CEVİZ LAHMACUN
ELBİSTAN TAVA

Elbistan’da tatlı için doğru adres ise Gaziantep Gatmercisi! Elbistan’da katmer ne alaka diyeceksiniz ama biz burayı çok sevdik. Katmerin “Gatmer” olmasından mıdır bilmiyorum ama hepimizi çekti burası. Bizleri görünce onlar da çok mutlu oldular. Hemen bir katmeri fırına atıp pişirdiler. Biraz fazla pişince sanki kızarmış gibi oldu hamuru ama gayet lezzetliydi. Sonuçta katmer değil “gatmer”. Mükemmel olmasını beklemeyelim. Bir de bize bir torba “Çıbık” hediye ettiler. “Kilis Çubuğu”, susamlı çubuk krakerin fabrikasyon olmayan versiyonu gibi. Susamlı galeta olarak da tanımlayabiliriz.


GATMER

Elbistan’dan Maraş’a saat akşam 6’ya kadar dolmuş var. Ücreti de 25 TL. Tabi yine son ana bırakmadan gitmekte fayda var. Dolmuş dolar ve yollar da kapansaydı ne yapardık bilmem. Kar o kadar bastırdı ki bir ara mola verip şoförü dinlendirdik. Doğrusu yolda kalmaktan ucuz kurtulduk diyebilirim.



Bir şehri bütün olarak gezmeye her zaman özen gösteriyoruz. Maraş da sadece merkezi ile değil ilçeleri ile gezmeyi hak eden bir şehir. Soğuk ve uzak olsa da umarım Afşin & Elbistan’a rotanızı çevirmeyi başarabilmişimdir.

bottom of page