Dolu dolu bir hafta sonu kaçamağı için Safranbolu çok iyi bir tercih. İstanbul’dan yaklaşık 4 buçuk saat sürecek yolun sonunda tarihi Safranbolu'dasınız. Burada hem gezecek hem de yiyecek çok fazla şey var. Eylül ile Ekim 2019’da yaptığımız Karabük-Kastamonu gezimizin en keyifli kısmı Safranbolu oldu. Safranbolu gezisi sizin de mutlaka ruhunuzu doyuracak! Safranbolu’yu hepimiz 1994'ten beri UNESCO Dünya Mirası listesinde olan klasik Osmanlı evleri ile biliyoruz. Genelde çok turistik olan yerler bana itici gelse de Safranbolu'da denge güzel sağlanmış. Size hem ilgi var hem de yapışmıyor nerede duracaklarını biliyorlar.
Safranbolu’ya aracınızla geliyorsanız mutlaka kalacağınız yere yakınlarında park edecek yer olup olmadığını sorun. Çünkü sokaklar çok dar, yeri geldiğinde kenara sıkışıp karşıdan gelen aracın geçmesini beklemeniz gerekiyor. Ve kalma konusuna değinecek olursak Safranbolu iki kısımdan oluşuyor. Bildiğimiz eski şehir ve yeni şehir. Yeni şehir tepede bulunuyor ve sanırım yeni şehir kısmında konaklayıp gezmek için eski şehir kısmına gelmek biraz uğraştırıcı, hele ki kendi aracınız yoksa. Yeni şehir kısmında size daha çok şeyler vaat eden konaklar bulabilirsiniz ama bence o tarihi dokuyu hissetmek için eski şehir bölgesinde bir konak bulabilirsiniz. Biz Turgut Reis Konak Otel’i tercih ettik. Fiyat konusunda diğer şehirlerde kaldığımız yerlere göre çok daha uygundu; hem de tarihi bir konaktı. İstanbullu bir karı kocanın işlettiği mekanda odamızın tek eksik yanı minicik bir banyosunun olmasıydı. Tarihi eser konumunda olan binalarda inşaat yapılmasına izin verilmiyor, o yüzden banyomuz aslında odanın eskiden dolap olan kısmıydı.
Safranbolu’ya özellikle Çinli turistler akın etmiş durumda. Korona sonrası bu durum ne olur bilemem ama esnaf bile ezberden biraz olsun Çince öğrenmiş. Biz orada iken kapalı olsa da Mukam Restauranti adında bir Çin restoranı bile vardı. Açık olsa mutlaka orada da tadım yapacaktık. Tadım demişken, Safranbolu’da lokuma doyacaksınız. Şehrin çarşısına indiğiniz anda etrafınızı lokumcular saracak, ellerinde bir tepsi size lokum tattıracaklar. Tadını çıkarın!
Safranbolu, adından da anlaşılacağı üzere Safran'ı ile meşhur olsa da aslında bu durumun Osmanlı'da askeri eşya üretim merkezi olmasının üzerini kapamak üzere oluştuğunu eski tabakhanede öğrendik. 19. yüzyılda burada deri üretim amacıyla 84 tabakhane bulunuyormuş. Çok hızlı araba kullananlara söylenen "Tabakhaneye bok yetiştirmek" deyimi de burada türemiş. Deri, et, yağ ve kıllardan temizlendikten sonra kimyasal işlemlere geçince köpek dışkısındaki enzimlere ihtiyaç duyuluyormuş. Mahallenin insanları gün boyu köpek kakası toplayıp onu sıcak sıcak tabakhaneye götürüyormuş. Soğuduğunda hiç bir etkisi kalmıyormuş. Hatta bu amaçla köpek çiftliklerinin kurulduğu bile söyleniyor.
Safran’a geri dönecek olursak, çarşıda birçok Safran satıcısı var. Ama eğer karşınıza çok ucuz Safran çıkarsa eğer bunun İran Safranı olduğunu söylüyor ucuz Safran satmayan satıcılar. Ama burada anlamadığım bir durum var. İthal gelen bir ürün neden daha ucuz olur ve mutfağında bizden kat kat fazla Safran kullanan bir toplumun Safran’ını neden kötülüyoruz ki? Eminim ki Safran’ın doğrusunu bizden daha iyi biliyorlardır. Evinde Safran yetiştirmek isteyenlere Safran soğanı da satıyorlar. Tanesi boyutuna göre 3-7 TL arası değişen bu soğanları ben eve getirip çimlendirdim. Ancak çiçek açtıramadım, şimdi yeniden çıkmaları için bir yıl daha bekleyeceğim. Bu arada Safran mosmor renkteki çiçekleri ile kendine hayran bırakıyor. Ama satılan kuru safranlar kırmızı ve sarı olarak ayrı ayrı dişi ve erkek organdan elde ediliyor; mor taç yaprağından değil.
Safranbolu’da çıkmanız gereken iki tepe bulunuyor. Bunlardan ilki Zafranbolu Tarihi Uçağı’nın bulunduğu yer. Çanakkale ve Kurtuluş Savaşı’nda 4 bin civarında şehit veren Safranbolu’nun savaşta şehit veren kadınları topladıkları bağışlarla aldıkları bu uçağı 1931 yılında Türk Hava Kuvvetleri’ne teslim etmiş. Günümüzde uçak bir çay bahçesi ve spor aletlerinin bulunduğu bir alanda yer alıyor.
Diğer önemli tepe ise Saat Kulesi’nin bulunduğu tepe. 1794-1797 yıllarında Padişah III. Selim’in Safranbolulu sadrazamı İzzet Mehmet Paşa tarafından yaptırılan ve günümüzde çalışır durumda olup içine çıkılabilen en eski saat kulesi (bir şeyi “en” yapma yolu bulmada üstümüze yok) burada bulunuyor. Saat kulesinin alt tarafında ise Türk devletlerinde bulunan saat kulelerinin minyatürlerinin bulunduğu bir park var. Aynı tepede bir de Kent Müzesi bulunuyor. Şehrin tarihi, kültürel ve sosyal yapısı hakkında burada bilgilenebilirsiniz.
Çarşının içerisinde adı olmayan bir salep dükkanı var. Bir çeşit orkidenin toprak altındaki yumruları çok aşamalı bir yıkama işlemine tabi tutuluyor. Ardından iplere dizilerek kurutuluyor. Bu dükkanda bu iplere dizilmiş salepleri görebilirsiniz. Kurutulmuş salepler sonra toz haline getiriliyor; sıcak süt ve şekerle yoğunca pişiriliyor ve afiyetle içiliyor. Hazır markaların toz saleplerinin içeriğine baktığınızda içerisindeki salep oranına baktığınızda göreceksiniz ki salepten çok vücuda zararlı çöplerle dolular. Evet gerçek salep biraz pahalı ama zaten kendinizin de hazırladığı içeceğe çok az miktarda atsanız bile yetiyor. En azından katkısız has salep içmiş olabiliyorsunuz.
Hediyelik bir şeyler alacaklar içinse Vahdet Hediyelik’i öneriyorum. Burada en uygun fiyata ve bol çeşit bulabilirsiniz. Çeşit bol ama şunu fark ediyorum ki eski evlere sahip tüm ilçelerde aynı magnetler kullanılıyor. Ahşaptan yapılan tarihi evli magnetin sadece üzerindeki isim değişiyor. Kula, Cumalıkızık, Trilye, Mudurnu oluyor… Safranlı ürünler için de Safran Çiçeği Kolonyaları’na gidebilirsiniz. Burada safranlı kolonya, parfüm, sabun gibi ürünler bulunuyor.
Safranbolu’da gece hayatı da gayet hareketli. Tıpkı Mardin’deki gibi gece boyu canlı müzik yapan birçok sanat kafe bulunuyor. Tabi Mardin’deki gibi entelektüel bir odağı olmayan mekanlar buralar. Ama yine de buralarda keyifli vakit geçirilebilir. Başkenti bile saat 6’dan sonra ölü ruhlar ormanına dönen Avrupa görsün, minicik tarihi bir ilçe bile nasıl canlı olabiliyor. Safranbolu’da kafelerde Türk kahvesi içerseniz sunumu da sizi mutlu edecek. Çünkü kahve safranlı lokum, dut şerbeti ve su ile servis ediliyor.
Gelelim Safranbolu gurme listesine:
Kazan Ocağı Yöresel Ev
Turizm kenti Safranbolu'da mekanlarda karışık yöresel tabaklar bulunuyor. Kazan Ocağı Yöresel Ev Yemekleri, karışık tabağında peruhi, keşli cevizli yayım, tereyağlı fasulye, etli sarma ve bamya bulunuyor. Peruhi, buraya has üçgen şekilli mantı. Yayım ise bir nevi erişte. Yine Tıpkı Bolu'daki gibi kurutulmuş yoğurt ile elde edilen keş le servis ediliyor. Etli sarma ise oldukça lezzetli. Yarım serçe parmağı büyüklüğünde, salça aroması belirgin, kıymalı hoş bir iç harca sahip.
Zencefil Yöresel Ev Yemekleri
Karışık tabak için bir güzel adres ise Zencefil Yöresel Ev Yemekleri. Buranın tabağı çok daha kaliteli diyebilirim. Kavurma, etli sarma, safranlı pilav, Safranbolu pidesi, fasulye ve Safranbolu baklavası önünüze geliyor. Safranbolu pidesi, Kula pidesini andırıyor. Kıymalı ve ıspanaklı pide bana kalırsa soğuyunca daha güzel olan pidelerden. İçi ve hamuru bütünleşmiş, yağlanmış bir şekilde sunuluyor. Baklava ise cevizli, açıkçası o yüzden pek sevmedim.
Tarihi Simit Fırını
Kahvaltı için en güzel mekan ise Tarihi Simit Fırını. Buraya oturduğunuzda fırından her an yeni bir şey çıkıyor. Ispanaklı, patlıcanlı Safranbolu pidesi, susamsız simidi derken bizi en çok tatmin eden Cevizli Çörek oldu. Daha önceden kalmış olan da olabilir ama mutlaka sıcak sıcak yiyin. Üstü kalınca ve kıtır, içi yumuşak ve ceviz dolu çok lezzetli.
İmren Lokumları
Safranbolu lokumunda ise öncü marka 5 şubesi olan İmren. Safranlı lokum ile ön plana çıkmaya çalışsalar da asıl lokum klasik fındıklı. Yuvarlak, ortasında fındık olan bu lokumlar safranlıya göre çok daha lezzetli. Safranlı ise sadece safranın renk verdiği içerisinde badem, fındık ya da fıstık bulunan bir lokum. İmren’e gelince mutlaka Cevizli Yaprak Helva tadın. Kandil helvasının kat kat ve arası cevizli versiyonu olarak tanımlanabilir. Bir parça ağzınıza atın ve kendi kendine erimesini bekleyin.
Bağlar Gazoz
Safranbolu, bir de zencefil ve safran aromalı gazozu ile meşhur. Tatmadım ama gazoz gurmeleri belki merak eder diye buraya bırakıyorum. Kolayca her yerde bulabilirsiniz.
Safranbolu'ya kadar gelmişken 20 dk uzaklıkta bulunan Yörük Köyü’ne uğrayın. La Diva Turca diye bilinen Leyla Gencer’in baba köyü burası. Safranbolu’nun mini versiyonu olan bu köye “Müze Köy” de deniyor. Konar göçer durumda olan Yörükler’in buraya 14-15. yüzyıllarda kadıya bağlanarak yerleştirildikleri söyleniyor. Köye gelen turistler mutlaka Filiz Teyze’nin yerine gidiyor. Biraz sinirli olsa da Filiz Teyze, el emeği lezzetleri ile gelenleri karşılıyor. Sıcak şekilde servis edilen içi buğdaylı sarması yoğurt ve zeytinyağı ile servis ediliyor ve oldukça çok lezzetli.
Enteresan mimari örneği görmek isterseniz Yörük Köyü yolu üzerinde gözlerinizi dört açın. Çünkü kubbesi Safran soğanı şeklinde olan Dizdar Camii gibi bir örneği başka yerde göremezsiniz. Hem dalga geçilesi hem de tebrik edilesi doğrusu. Kaçıncı yüzyıla geldik, yapmışken artık camiler böyle farklı olmalı bence.
Türkiye'nin en büyük 4. mağarası Safranbolu'da Bulak ve Mencilis köyleri arasında bulunuyor. Eğer aracınız varsa Safranbolu’dan yaklaşık 20 dakikada ulaşacağınız bu mağaraların 6,5 kilometrelik uzunluğa sahip olduğu söyleniyor. Ama mağaranın sadece 400 metrelik bir kısmı yürüyüş alanına sahip. Devamını, grubunuzu oluşturup rehber eşliğinde tırmanışlı, sürünüşlü bir macera ile gezebiliyorsunuz. Mağara içerisindeki oluşumların 3 milyona yıla yakın bir sürede oluştuğu düşünülüyor. Neredeyse her mağarada olduğu gibi buranın da astım hastalarına iyi geldiği söyleniyor.
Gördüğünüz gibi doğa, tarih, yemek; hepsi bir arada olan bir yer Safranbolu. Dolu dolu 2 gün geçirebileceğiniz; otelcilerin dediğine göre karlı havada apayrı bir güzelliği olan bir yer burası. Ta Çin’den gelip buraya geliyorlar, bence hiç durmayın siz de rotanızı buraya çevirin!
Kommentarer