Çekya, küçük ama görülesi birçok yere sahip bir ülke! Prag'a seyahat edenler en azından yarım günlerini mutlaka Kutná Hora'ya ayırmalı. Kutná Hora, 1995 yılından beri UNESCO Dünya Mirası Listesi'nde olan küçük bir şehir.
Prag’dan Kutha Hora’ya yaklaşık 1,5 saatte tren ile ulaşabilirsiniz. Aslında Kutna Hora 3 bölgeden oluşuyor. Tren istasyonlarından bunu anlayabilirsiniz. Aslında Prag’dan gelen tren “Kutná Hora Hlavní Nádraží” ye geliyor. Burası şehrin doğu yakası. Tarihi şehir merkezine ulaşmak için sizin trenden indiğiniz zamanı bekleyen bir aktarma treni bulunuyor. Buna binerek “Kutná Hora Mesto”ya geçiş yapıyorsunuz. Bir de arada “Kutná Hora Sedlec” durağı var. Burası da şehrin en önemli turistik noktalarından biri olan "Sedlec'in İskelet Kilisesi"nin bulunduğu bölge. Ama siz en keyifli tur için aktarma treni ile “Mesto” kısmına geçiş yapın.
İlk durak UNESCO koruması altında olan St. Barbara Katedrali. Yapımına 1388 yılında başlanan bu katedral ancak 500 yılı aşan bir zaman sonra 1905 yılında tamamlanabilmiş. Gotik mimari tarzın özelliklerini gösteren yapıya girişler ücretli. Katedrale doğru yürünen taşlı yoldan şehrin güzel manzarasına doyabilirsiniz. Yolun hemen kenarındaki yamaçta küçük bir bağ göreceksiniz. Bu bağ da zamanında katedralin yetiştirdiği, hala varlığını koruyan mini bir bahçe aslında.
St. Barbara’dan dönerken solunuzda kalan ve İtalyan mimar tarafından tasarlanmış olan bina eski Cizvit Okulu. Şimdi ise GASK (Galerie Stredoceskeho Kraje); yani modern ve çağdaş sanat galerisi. Çekya’nın en büyük ikinci galerisi olma özelliği taşıyan GASK 20. VE 21. yüzyıllara ait modern ve çağdaş sanat eserlerine ev sahipliği yapıyor. Girişler ücretli, ancak gişe girişte bulunmadığı için ben fark etmeden ücret ödemeden gezmişim.
Şehrin çarşısına indiğinizde hem dinlenebileceğiniz hem de önemli bir eseri göreceğiniz mini bir meydan bulunuyor. 1714-1716 yılları arasında Frantisek Bauguta adlı heykeltıraş tarafından yapılan “Morovy Sloup” yani “Veba Heykeli” burada bulunuyor. 1713 yılında veba sebebiyle binden fazla insanın anısına yapılmış. Tepe kısmında Bakire Meryem bulunan heykelin alt kısmında dönemin çalışan madenci halkı tasvir edilmiş.
Heykelin bulunduğu meydanda Zrcadlové Bludiste adlı bir eğlence mekanı bulunuyor. Burası “ayna labirenti”! Anne babalar minik çocuklarının ellerinden tutup aynalarda çıkan garip şekillerine bakıp eğleniyorlar. Doğrusu minicik bir şehirde böyle bir mekanın olması ve benim orada geçirdiğim 10-15 dakikalık sürede birçok insanın da burayı ziyaret etmesi enteresandı.
Tarihi kent bölgesinin sokaklarını bir bir dolaşıp yavaş yavaş Sedlec bölgesine doğru yürümeye başladım. Sedlec’e doğru yürürken birden kent dokusu da değişiyor. Blok blok apartmanlar karşınıza çıkıyor ve bir anda güzelim tarihi doku yok olmuş gibi hissediyor insan. Çoğu zaman Türkler kendi ülkelerini kötüler bu konuda. Ancak çoğu Avrupa şehri de bizim gibi. Tarihi bir çarşı ve nüfusun artmasından ötürü çevresinde oluşmuş apartman bölgesi.
Sedlec bölgesine giderken yol üzerinde tıpkı Brno’dakine benzer, ucuz ve ayak üstü ama çok lezzetli bir yemekçi buldum. Burada domuz sosisli nohutlu mercimek çorbası ve soslu domuz kaburga aldım. Doğrusu içtiğim en iyi mercimek çorbası olduğunu söyleyebilirim. Hatta dandik domuz sosis yerine daha kaliteli et dokunuşu yapıldığını düşünmeye çalışıyorum, o zaman lezzet uçardı göklere. Kaburga biraz fazla pişmiş olsa da o da oldukça lezzetliydi. Burası yol kenarında benzinlik kenarı bir mekan, haritalardan “Budějcké uzeniny” diye aratarak bulabilirsiniz.
Gelelim Sedlec’e!. Bu şehri turistlerce ilginç kılan yapı "Sedlec'in İskelet Kilisesi". Kökeni 14. yüzyıla dayanan Sedlec Manastırı'nın Başrahibi Heinrich,1278’de kutsal topraklara, yani Filistin’e gönderilince olanlar olmuş. Heinrich, Kudüs’ten dönerken, İsa’ın çarmıha gerildiği Golgotha’dan bir avuç toprağı da beraberinde getirip Seldec’te kilisenin mezarlığına dökmüş. Artık herkes buranın da kutsal topraklar olduğunu düşünüp ölünce buraya gömülmek istemiş. Veba salgını, Husit Savaşları derken mezar dolup taşmış. Savaş sonrası, yıkılan kilisenin onarımı Schwarzenberg Ailesi tarafından yaptırılırken tahrip edilen mezarları da "osteofilakio" adlı kemik odalarında toplamaya karar vermişler. 19. yüzyılda restore edilirken oyma ustası František Rint, Schwarzenberg Ailesi’nden izin alıp bu kemiklerle yapacağı çeşitli tasarımlarla kiliseyi dekore etmeye başlamış. Günümüze de iyi bir turizm yatırımı yapmış olmuş. Kilisenin içinde Türkler için de bir köşe bulunuyor. Schwarzenberg Ailesi'nin kemikleri ile yapılmış olan armanın sağ alt bölgesindeki gagası insan iskeletinin gözünü işaret eden karga, Schwarzenberg Ailesi’nin 1591’deki Raab Savaşı’nda Türklere karşı kazandığı zaferin bir simgesi; "Türk’ün gözünü oyan karga" olarak da biliniyor.
Eğer ki siz de benim gibi gittiğiniz her yerden kaktüs ve sukkulent parçaları alıp evinizde yetiştiriyorsanız bu kilisenin mezarlık kısmı bir cennet. Mezarlar üzerinde özellikle “sempervivum” cinsinin çeşitlerini bulabilirsiniz.
Sedlec’te aynı zamanda Kutsal Meryem Ana'nın Göğe Kabulü ve Yahya Kilisesi’ni de gezebilirsiniz. Tabi iskeletli kiliseden sonra ilginizi çekeceğini pek sanmıyorum.
Dönüş kısmına gelirsek; Sedlec’ten Kutna Hora’nın ana tren garına giden aktarma trenine binebilirsiniz. Açıkçası ben Sedlec durağına gittim ancak duracağına emin olamayıp yürümeyi tercih ettim. Yaklaşık 15 dakika yürümeniz gerekecek. Yani Kutna Hora’yı baştan başa yürümüş de olacaksınız. Özetlemek gerekirse Çekya’ya gelirseniz bu şehri de mutlaka listenize ekleyin. Ostrava’yı boş verin; sadece Prag’a geldiyseniz de yarım gününüzü buraya ayırmayı unutmayın!
Comments