top of page

PRİZREN

Kosova’da II. Gün:


Kosova’da ikinci günümüz Prizren’de geçecek. Ama öncelikle Kosova’da bir kahvaltı şart. Kahvaltı için eski şehre indik. Sırbistan’da Pekara denilirken fırınlara, burada Furra deniyor. Furra Pristina’ye gittik biz de. Bir önceki gün gözüme kestirmiştim burayı. Doğrusunu söylemek gerekirse hamur işinde de Türkiye’yi geçmek zor. Börekler, poğaçalar burada da var, değişikler ama öyle bayılmıyor insan. Her gittiğim yerde olduğu gibi burada da simit, İçini yarıp peynir sürdükleri bir poğaça ve de lahanalı börek aldık. Yanına da Ajran almıştık ki İdil açarken döküverdi ayranı. Her yer ayran oldu. Ama adam hemen gelip temizledi, üzerine de yeni ayranı getirdi. Çok kibarlar ve yardımseverlerdi. Hiç sinirlenmediler doğrusu.


FURRA PRISTINA

Karnımızı doyurup otogara doğru yürüdük. Atladık hemen Prizren otobüsüne. Kosova’da ve Sırbistan’da dikkatimi çeken şehirler arası toplu ulaşımın çok sık olması. Sürekli ama sürekli bir otobüs kalkıyor, doluyor da. Güzergahını biliyorsan yol üzerinden de binebiliyorsun. Öyle bizdeki gibi bilet al, saatinde gel, yolda inemezsin, binemezsin derdi yok; ama tıkır tıkır işliyor her şey. Belki de çok kafaya takmamak gerek. Ancak Kafkas ülkelerinde tam tersiydi durum. Çok az kalkıyordu otobüsler, o sebeple seyahatim değişmek zorunda kalmıştı o saatlere kendimi uydurmak için. Burada da o sebeple 1 gün fazladan günümüz vardı ne olur ne olmaz diye, neyse ki farklı bir yere gitmek için kullanabildik o günü.

PRİZREN YOLLARI

1,5 saat süren yolculuğumuz sonucu vardık Prizren’e, otobüs öğrenciye 3€, tam ise 4€. Otogar şehir merkezine biraz uzakta olduğu için otobüs şehrin içinden geçerken inmekte fayda var. Biz de rastgele bir yerde indik. Bir anda kendimizi bir börekçide buluverdik: Saç Burek. Balkanlar deyince zaten bir köfte bir de börek.. Minicik börekçide Flia ve Krelan söyledik. Flia, aslında araştırmadan ne olduğunu anlayamadığımız kat kat hamurdu resmen. Oldukça emek isteyen bir işmiş bunu yapmak. Her kat tek tek pişiyormuş, diğer böreklerden de farkı üstten közlü bir saç ile pişirilmesiymiş. Katlardaki hamurun da kıvamının krep kıvamında olması önem teşkil ediyormuş. Sonra öğrendim ki meğerse katların arasına kaymak.yoğurt veya peynir konuyormuş, her ne kadar biz hissedemesek de tadını kahverengi bir renk vardı katlar arasında. Krelan ise mısır unu, patates ve ıspanaktan oluşan bir nişasta bombasıydı.



FLIA

KRELAN

Börekçinin olduğu meydandan yavaş yavaş şehrin içine daldık. Şehrin içinden Lumbardhi Nehri geçiyor. Şehir bu yüzden iki yakaya sahip. Turistik bölge aslında nehrin karşısı denilebilir. Zaten Prizren, Kosova'nın en turistik şehri. Şehir, Arnavutluk ve Makedonya sınırlarına neredeyse eşit mesafede bulunuyor, bu sebeple yıllar boyu yol üstü ticaret merkezi olmuş. Bugün şehirde birçok Türk yaşıyor. Sokaklarda yazılar Sırpça, Arnavutça ve Türkçe genel olarak. Birçok kişi de Türkçe biliyor. zaten sokaklarda gezerken en çok dikkatimizi çeken yeşil çerçeveli kağıtlarda yazılı ölü ilanları oldu. Kimin öldüğü, cenazenin ne zaman kaldırılacağı etrafa asılmıştı ki bunların çoğunluğu Türkçe idi.

ÖLÜM İLANLARI

Nehrin bu yakasındaki önemli yapılardan biri Arasta Camii. Bu cami, şu an aslında sadece bir minareden oluşuyor. 1960'lı yıllarda şehre yeni bir görünüm kazandırmak amacıyla çeşitli yapılar yıkılmış. Bu camide yıkılıyormuş ki halk buna karşı çıkmış ve ancak bu caminin minaresi kurtarılabilmiş.

Nehir hizasında yürürken önce karşımıza Türk Başkonsolosluğu, ardından da belediye binası çıktı. Belediye binasının karşı çaprazında ise Turist Information bulunuyor. Oradan şehir haritası, yemeklerle ilgili broşür alınabilir. Tam oradan şehrin içine dalınca Saat Kulesi’ni bulduk. 1498'de yaptırılmış olan Saat Kulesi, bir zamanlar hamam olan binanın üzerinde yer alıyor. Hamam restore edilerek Arkeoloji Müzesi olarak kullanılmaya başlanmış. 1€ olan giriş ücretini ödeyince, görevli büyük bir heyecanla bize müze turu yaptı, kuleden şehrin önemli yapılarını gösterdi. Onun da önerisiyle şehrin en eski camii olan Sultan Murat Camii’ne de uğradık. Çarşı Camisi olarak da anılan cami için Kosova İslam Birliği Başkanı Ternava şöyle diyormuş: "Tamamen taştan inşa edildiği için bütün Balkan camileri arasında eşsiz bir cami. Kültürümüzün, dinimizin bir hazinesini taşımakta."

GELİNLİKÇİLER VE KUYUMCULAR ÇARŞISI

SÜNNETİME HOŞGELDİNİZ

Artık şehrin karşı tarafına geçebiliriz. Nehrin üzerinde birçok köprü bulunuyor. Bunların en dikkat çekeni tabii ki Taş Köprü. Taş Köprü'nün kökeni 15. yüzyıla dayanıyormuş. Ama yaşanan sel felaketi sonrası köprü yıkılmış. 1982 yılında yenisi yapılmış, aslına bakarsak çok da yeni sayılmaz. Bir diğer köprü de Lanet Köprüsü. Bu da Avrupa ve Türkiye’de birçok yerde olduğu gibi kilitlerle kaplanmış halde. Hatta köprünün kilitlerden dolayı iyice ağırlaştığı ve risk altında olduğuna dair haberler çıkmış ortaya. Sanırım bu işi dünyaca abarttık. Nerede başladı bu aşkı sonsuzluğa kilitleme geleneği çok merak ediyorum.

TAŞ KÖPRÜ

LANET KÖPRÜSÜ

Taş Köprü’den karşıya geçince gelenleri Şadırvan Meydanı karşılıyor. Sinan Paşa Camii'nin hemen orada, şehrin kalbinin attığı yer burası. Birçok kafe ve hediyelikçi burada toplanmış. Şehrin en önemli yapısı Sinan Paşa Camii de 1657 yılında Bosna Valisi Sufi Sinan tarafından yaptırılmış. Gittiğimizde cumaydı ve Türkçe vaaz veriliyordu. İmam başkasının hakkını yememenin önemini anlatıyordu.

SİNAN PAŞA CAMİİ

Şadırvan Meydanı'ndan hafif yukarı çıkınca St. George Katedrali gelenleri karşılıyor. Maalesef ki katedrale giriş yoktu. Çünkü yakın zamanda çıkarılan yangın dolayısıyla iç resimler zarar görmüş. Yunanistan tarafından restore edilse de yalnızca özel izinle girilebiliyormuş.

ST. GEORGE KATEDRALİ

Biraz daha ilerleyince karşımıza bir katedral daha çıktı. 1870 yılında inşa edilen bu Yardımcı Bayan Katedrali de yine ziyarete kapalı. Bir süre cami olarak kullanılmış katedral 2006 yılında UNESCO Tehlike Altındaki Miras Listesi’ne dahil edilmiş.

YARDIMCI BAYAN KATEDRALİ & PRİZREN'İN ELEKTRİK TELLERİ

Ayaküstü gezilecek yerleri bitirdiğimize göre tırmanışa geçebiliriz. Yaklaşık 600 metre yükseklikteki Prizren Kalesi ücretsiz gezilebiliyor. Şehre kuşbakışı bakmak için hafif yorucu ama buna değecek bir tırmanış diyebilirim. Mızmızlananlar için yol boyunca eğlendirici tabelalar konmuş. “Yoldaki taşları gördünüz mü? Bu taşlarla yapılan evleri gördünüz mü? Kaleye az kaldı!” gibi ifadelerle çıkanlara biraz soluk aldıracak yazılardı bunlar, bunları söyleyen çizgi karakter de eğlenceli kılıyordu işte yolu.

PRİZREN KALESİ

Yapımı milattan sonra 4-6. yüzyıla dayanan Prizren Kalesi’nde ilk insan örnekleri milattan önce 1100’lü yıllara dayanıyormuş. Osmanlı’nın da 500 sene kullandığı kale 1999 yılında Nato askerleri Kosova’ya girdiğinde de Alman askerleri tarafından kullanılmış.

KUŞBAKIŞI PRİZREN

Kaleden inince Prizren’de gözümüze kestirdiğimiz yemek yerlerine gittik. İlk durağımız Burek Sarajeves. Bildiğimiz gibi Sarajevo yani Saraybosna, Bosna Hersek’in başkenti. Aslında sanırım böreğin ülkesi Bosna Hersek. Burada hemen lahanalı börek aldık. Bu arada sizin de kafanız karışmasın Cabbage, İngilizce’de Lahana demek. Ben de nedense her seferinde kabak sanıp, “Turuncu mu? Balkabağı mı?” gibi sorular sordum. Adamlar da anlam verememişti. Mekan çok popüler olmasına rağmen böreği çok da beğenmediğimi söylemeliyim.


LAHANALI BÖREK

Sizde de öyle mi bilmiyorum ama Trileçe sanki bir Balkan tatlısıymış gibi kafamda yer etti. Herkes reklamını öyle yaptı. Sırbistan’da da Kosova’da da öyle muhteşem bir Trileçe yiyemedim doğrusu. Bir gazete haberi şöyle açıklıyor şu anlamsız popülerleşen Trileçe’yi:

bir gazete haberinden okudum, paylaşayım:

“Trileçe aslında iki İspanyolca kelimenin birleşiminden oluşuyor. Tres ve Leches, yani ‘üç’ ve ‘süt’ ya da bir başka deyişle 3 sütlü tatlı... İspanyolcada ‘tres’ 3, ‘leches’ süt anlamına geliyor, o zaman tatlının Güney Amerika kökenli olması yüksek ihtimal. Biraz daha derin araştırınca 19. yy’den itibaren Latin Amerika’da yapılan bir tatlı olduğunu öğreniyoruz kitaplardan. Fakat yine kafa karıştıran bir konu var. Aslında bu tatlı güzel hazırlanmış bir pandispanyaya üç sütün karışımından hazırlanan bir şerbetin dökülerek çektirilmesi ile hazırlanıyor. Üzerine de güzel bir karamel gezdirip servis ediyorsunuz. Pandispanya dediğiniz Avrupa kökenli, hatta İtalyanların sahip çıktığı, süngerimsi dokuda yumuşak bir kek (pan di spagna.) Anlamı da İspanyol ekmeği. Tatlının ismi İtalyanca, içinde İspanyolumsu bir keki var, yapıldığı yer Güney Amerika, bize geliş yeri Arnavutluk... Yani melez bir arkadaşla karşı karşıyayız. Zamanında Arnavutluk’ta Güney Amerika dizileri çok izlendiğinden dolayı bu tatlının ülkede çok popüler olduğu, damak tadı olarak da çok uyduğu için ülkede hızla yayılıp, boynuz kulağı geçer hikâyesindeki gibi, muhtemelen Güney Amerika’daki örneklerinden daha da iyi yapılmaya başlanmış.”

Belki mükemmelini bulurum düşüncesiyle gün içinde şehirde gezerken Embeltore Bujrum adlı bir pastaneyi gözüme kestirmiştim. 1963 yılından beri hizmet veren pastaneden içeri girer girmez Erdoğan’ın fotoğrafıyla yapılmış bir duvar saati karşıladı bizi. Adamla hemen başladık Türkçe konuşmaya, tabi o da Türkiye, özellikle de RTE hayranıydı. Hemen bir Trileçe söyledik ki söylemez olaydık. Bu kadar kötüsünü herhalde yememiştim. Kötü bir kekin üzerine süt, üzerine de en dandik hazır karamel sos dökmüştü. Paramıza acıdık doğrusu. Aslında başka tatlılar vardı. Özellikle her yerde gördüğümüz ama çok büyük olduğu için almadığımız galiba sırf krem şantiden oluşan pasta içimde kaldı. Ancak onun da güzel olduğunu sanmıyorum.

EMBELTORE BUJRUM

TRİLEÇE

KREM ŞANTİLİ PASTA

Ağzımızın tadını düzeltmek için hemen tatlıcının karşısında bulunan köfteciye geçtik: Mishtore Qebaptore Orland Shantiri. Mishtore, kasap; Qebaptore de kebapçı demek. Yani adından da anlaşılacağı gibi hem kebapçı hem de kasap. Aslında belki de kendi ürettiklerini pişirdikleri için daha güvenilir ve daha lezzetli. Zaten kasap tarafından uzun uzun dizilmiş sucuklar çekti bizi kendine. Bizdeki gibi kangal kangal ayırmıyorlar; galiba bağırsak ne kadarsa bölmeden upuzun bir şekilde dolduruyorlar sucukları. Bizdeki gibi her yerde sucuğun tadı bir başka ama buradaki bir harikaydı. Eve de yarım kilo aldım hatta. Kilosu 30 TL civarına denk geliyordu. Restoran tarafında ise sucuğun porsiyonu 1,50€, köftenin tanesi 0,30€, Pleskavica 1,50€ ve Bombica adını verdikleri içinde kaşar benzeri peynir olan köfte de 2,50€. Oldukça salaş, ama lezzetli bir yerdi. Bizde her yerde olan kokoreççi, tavuk dönerci gibi bir havası vardı. Turist olduğumuz görünce ayran ikram etmeyi de unutmadılar. Etlerin yanına da salata tabağı getirdiler. Tabakta mor lahana, mayonezli makarna, yeşillik gibi şeyler vardı.

MISHTORE ORLAND SHANTIRI

QEBAPTORE ORLAND SHANTIRI

SUXHUK

BOMBICA

MENÜ

Artık Kosova’nın güzel şehri Prizren’den dönme vakti. Otogar uzak diye endişe etmeye gerek yok. Çünkü otobüsler yol üzerinden de alıyor. Kulübe benzeri camekandan yapılmış bir berberin önünden binilebiliyor otobüse. Arasta Camii'nin biraz yukarısı. Öğrenci olduğunuzu söylemeyi unutmayın, 1€, 1€’dur!:)

ELVEDA PRİZREN!

bottom of page