top of page

PRİŞTİNE

Kosova'da 1. Gün:

Sırbistan’ın Niş kentinde daha sokaklar bomboş iken aldık valizleri çantaları yürüye yürüye otogara.. Gişeden hemen biletlerimizi aldık. Sanki kaçak bir otobüse biniyormuşuz da bir anda da görevlinin böyle bir otobüs olmadığını söyleyecekmiş gibi bir his vardı içimde. Neyse ki hiçbir problem olmadı. Tanesi 760 Dinar olan Priştine biletlerimizi aldık, otobüs neredeyse bomboştu. Ama Kosova sınırına kadar dura kalka biraz daha müşteri topladık ki yine de ettik 15 yolcu. 7 Şubat İdil’in doğum günüydü, önceden Pekara’dan tatlı bir şey almıştık hemen sınırda kutladık doğum gününü. Her zaman denk gelmemiz böyle sınırda doğum günü. Sınır, geçtiğim en rahat sınırdı diyebilirim. Hiç otobüsten inmeden pasaportlarımız toplandı, aşağıda polisler damgayı vurdu, sonra da teker teker dağıttılar yine. Öyle düşman ülkeler, sınırda zorluk var falan diye düşünmeyin. En azından bu yönde geçişlerde hiçbir sorun yok.

PRİŞTİNE OTOBÜSÜ

OTOBÜSÜN DOLULUĞU

SIRBİSTAN - KOSOVA SINIRI

DAMGAYI VURDULAR

3-4 saat süren yolculuğumuz sonrası Priştine’ye vardık. Sınırı geçer geçmez ayrı bir ülkeye girdiğimiz belli oluyordu. Ev mimarisi epey farklıydı, birçok cami vardı ve de her yerde 3 bayrak bir arada: Arnavutluk, ABD ve Kosova. Neymiş bu Amerika sevgisi derken araştırmalarım sonucu öğrendim ki 1999 yılında Clinton'un 78 gün süren NATO bombardımanı ile Sırbistan'ın saldırısını durdurmasında olan rolü imiş. Zaten bu müdahalenin 10. yılında Priştine’ye "Bill Clinton Heykeli" yapılmış. Şehir merkezine yürüyerek gidecekler heykelin bulunduğu caddeden yürürlerse görebilirler şehrin bu en turistik yapılarından birini. Bronzdan yapılmış 340 cm boyundaki heykelin açılışını da Clinton kendisi yapmış. Heykelin önünde bulunduğu binanın duvarında Clinton'un bir resmi, altında da "Jo Negociata, Vetevendosje" yazıyor. Bu 2004 yılında ülkede Albin Kurti'nin başlattığı bir hareketin sonucu imiş ve "Müzakerelere hayır! kendi başına karar ver!" anlamına geliyormuş. Bu hareketi ortaya atan problemler şunlarmış: "BM ve diğer uluslararası kurumların Kosova devletinin işleyişine müdahale etmesi ve Kosova’nın Sırbistan ile yürüttüğü diyalog süreci.”Kurti, diyalog sürecinde tarafların eşit statüde olması gerektiğini ve bu yüzden Sırbistan’ın Kosova’nın bağımsızlığını tanıması gerektiğini düşünmekteymiş.

BILL CLINTON HEYKELİ

Maalesef ki her ne kadar Sırbistan, Kosova’yı hala kendi toprakları olarak görse de Sırbistan telekomünikasyon şirketi buradan birkaç yıl önce çekilmiş. O yüzden internetsiz, nereye, nasıl gideceğimizi bilmeden otogara yakın bir kavşakta indirdiler bizi. Biz de internet vardır düşüncesiyle otogara gittik ve oradaki bir kızın yardımıyla kalacağımız hostele nasıl gidebileceğimizi öğrendik. Otogardan 10 dakika civarında yürüdükten sonra otobüs duraklarının olduğu Flamuri i Kosovës (Kosova Bayrağı) adlı bir kavşaktan 2 numaralı otobüse bindik. Yuvarlakta aslında Kosova değil de Arnavutluk bayrağı dalgalanıyor.

ŞU DİREĞİ DİKKATE ALIN

İŞTE BU MEYDAN

Aslında uzak gibi gelse de otogara rahatça yürüyerek gidilebilirmiş şehir merkezinden, toplu ulaşım aslında şehir merkezini çevreliyor, iç taraflara çok ulaşmıyor. Biz de inmemiz gereken yerde inmeyince ters yönden tekrar otobüse binip hostele en yakın yerde indik. Priştine otobüslerinde henüz kartlı sistem yok. Kart okuyucunun görevini her otobüse konmuş bir adam yapıyor. 40 Centlik ücreti tek tek herkesten topluyor.

OTOBÜS FİŞİ

Hostelimiz Guest House Velania 4-5 katlı bir binada bulunuyor. Bizi bir anda Türkçe bilen, terlikleri çorapla giymiş bir kadın karşıladı. Yarı İngilizce yarı Türkçe konuşarak bize bir haritada şehrin önemli yerlerini gösterdi. Meğer hostelde bir sürü Türk öğrenci kalıyormuş, Kosova’da okumaya gelen bayağı çocuk varmış. Odamıza yerleşip doğruca şehre indik. Hostelin olduğu bölge gerçekten de şehrin bir yamacına kurulmuş. Sokaklarda doğru düzgün asfalt bile yok, bazı yerler kumlu beton. Doğrusu gece dönüşleri biraz zor oldu tırmanış.

Priştine’de gezilecek iki ayrı bölge bulunuyor denebilir. Çoğu şehirde olduğu gibi eski şehir bölgesi en turistik alan, biz de oradan başladık. Şehre girer girmez bir cami bir de içinden Türkçe de konuşan çocukların çıktığı bir okul çıktı. Sanki Türkiye’de gelişmemiş bir ilçeye gelmiş gibiydik. Okulda dikkatimi çeken Arnavutça, Sırpça ve Türkçe olarak 3 ayrı tabelanın bulunmasıydı. Muhtemelen herkes ana dilinde eğitim alıyordu ya da ana dilini de öğreniyordu. İlerleyince karşımıza nereye gidersem gideyim en sevdiğim olan halk pazarı çıktı. Şehrin pazarı her gün aynı bölgede kuruluyor. Pazarın dikkat çeken kısımlarından biri sigara satan pazarcıların olmasıydı. Sigara paketlerini sıra sıra duvar gibi dizmişler ki şehrin bazı kısımlarında da bazı satıcılar arabalarını kurmuş sigara satıyorlardı. Pazarın bir bölümünde de bit pazarı, eski ayakkabılar, kumaşlar ve ev eşyaları bulunuyordu. Bir kısmında da hediyelik eşyacılar vardı. Burası aslında Arnavutluk'ta gibi hissettiriyordu. Ülkenin büyük kısmını Arnavut halk oluşturduğu için burada Arnavutluk bayrakları, çocuklar için yöresel kıyafetler, magnetler ve tespihler bulunuyordu.

PRİŞTİNE PAZARI

ESKİ EŞYACILAR

YUMURTACI

İNCİK BONCUK

HEDİYELİKÇİLER, YÖRSEL KIYAFETLER

Hemen dediğim okulun yanında Priştina Saat Kulesi bulunuyor. Bu saat kulesi ise 19. yüzyılda Yaşar Paşa tarafından yaptırılmış. Kulenin tepesinde Moldova'dan gelen bir çan bulunuyormuş ancak 2001 de çalınmış. Aynı sene Fransız Barış Gücü askerleri kuleye bir saat yerleştirmiş.

Kulenin hemen karşısında da Fatih Sultan Mehmet’in emriyle 1461 yılında inşa edilen Fatih Camii bulunuyor. Bir dönem burası Osmanlı ile Avusturya Macaristan arasındaki savaşta kilise olarak kullanılmış. Şu anda da aktif olarak kullanılan cami bizim camilerimiz yanında mini mini kalıyor tabi. Açıkçası gelmeden önce Kosova’nın bu kadar Müslüman olduğunu bilmiyordum. Gerçekten insan Türkiye’de bir kasaba geziyor gibi hissediyor.

FATİH CAMİİ

Eski şehirden yeni bölgeye geçiş kısmında ise Kosova Milli Müzesi bulunuyor. Müze binası Avusturyalılar tarafından Türk ordusu için 1898 yılında inşa edilmiş. Yugıslav ordusu tarafından da 1975 yılına kadar kullanılmış. Tarih öncesi döneme ait çok geniş bir koleksiyona ev sahipliği yaptığını söyleseler de çok çok dandik bir müzeydi diyebilirim. Özensiz, müzecilik konusunda yetersiz bir anlayış vardı. Bilgilendirme yazıları oldukça azdı. Üst katında daha çok Kosova’nın bağımsızlığı temalı bir sergi vardı. Kosova’nın bağımsızlığını tanıyan ülkelerin bayraklarının bulunduğu bir oda vardı. Müzedeki en enteresan eserlerden biri Guinness rekorlar kitabına girmiş, 10 metrekare büyüklüğünde ve yaklaşık 1,5 milyon zımbadan yapılmış mozaik vardı. Mesajı da şu şekildeydi: “Peace begins with a smile”

KOSOVA MİLLİ MÜZESİ

KOSOVA'NIN BAĞIMSIZLIĞINI TANIYAN ÜLKELER

Eski şehir bölgesinde bir de Etnografya Müzesi bulunuyor. Öyle detaylı ve çok zaman alan bir müze değil orası da, az bilgi biraz da görsellik üzerine kurulmuş. Etnografya Müzesi aslında bir zamanlar Emin Gjiku yani Emincik ailesi tarafından kullanılan binalarda faaliyet gösteriyor. Kosova’nın yaşam tarzını örnek eşyalarla canlandırılmış mutfak ve salon ile görme şansı var. Maalesef ki biz gittiğimizde ana bina restorasyondaydı gezemedik.

ETNOGRAFYA MÜZESİ

Tabi şehri bu kadar gezerken gözüme yemek yeri de kestirmedim değil. En esnaf, en yerel gözükeni seçmek NCA’nın işi J. Türkiye'de bu kadar çok Kosova köftecisi görüp "Ne imiş bu Kosova köftesi?" dedirtiyorlardı. Kosova ve Sırbistan gezim sonrası gerçekten anladım bu sıfatın özelliğini. Keşke Türkiye'deki bütün köfteler Kosova'daki gibi olsa. Bloggerlar söylemez ama Kosova'nın başkenti Priştine'de ise mutlaka uğranması gereken bir esnaf köfteci var: Qebaptore Shaban. Burada köftecilerin ocakları sokağa çıkıntılı, cam kaplı bir göz şeklinde. Girer girmez yoğun bir kalabalık karşıladı bizi. 3'er kişilik masalarda oturmuş, bir o kadar da gelip paket yaptıran birçok müşteri ve çok ilgili garsonlar. Hemen Sırbistan’da da yediğimiz Pleskavice’den söyledik. Pleskavice, Balkanlar'ın köftesi olarak tanımlanabilir. Kocaman yuvarlak şekilde; genelde elde pide arası yiyorlar. Ama buraya oturmuşken kaymaklı versiyonunu yemekte fayda var dedik. Sığır etinden yapılan köfte altında sıcacık kaymakla servis ediliyor. Kaymak piştiği için hafif dağılmış bir kıvamda, tadı da şu ana kadar yediklerimden farklı, biraz hafif. Sırbistan kaymağı biraz daha tereyağı kıvamındaydı, bu süt süt aromalıydı. Qyfte ise Pleskavice'deki köftenin bir benzeri, açıkçası çok fark göremedim. Yazmışken diğer yiyeceklerden de bahsedeyim. Buraya son günümüzde son Kosova köftesi yemek için tekrar geldik. Yiyemediğimiz Suxhuk ve Virshlle’den söyledik. Suxhuk, adından da anlaşılacağı gibi buranın sucuğu ve mutlaka denenmeli. Kasaplar kendileri üretiyor, öyle her sucukta aynı yapay tat yok. Baharatı ve hafif acısı ile mükemmeldi. Ancak mükemmel ötesi olan ise Virshlle. Buranın sosisi olarak tanımlanabilir. Ancak öyle alıştığımız sosisler gibi kesince içi homojen görünümde bir silindir değil. Sanki sucuk içi ince bir şekilde biraz bekletilmiş gibi. Dış kabuğu çok hafif sert kesince içerisinden yağı akıyor. Tadı dediğim gibi sucuk gibi ama o ağırlık da yok. Böyle yumuşacık, hafif acı ve sıcacık. Bu etlerin yanına da genellikle Urnebes adında kırmızı biberli peynir mezesi, peyniri lor gibi ve sulu ve süzme yoğurt kıvamında bir meze ikram ediliyor. Türk turist olduğumuzu görünce de bir tabak salata da ikram etti garsonumuz unutmamak gerekir. Bizle sohbet etmeye çalıştı. Tabii ki çok seviyorlar bizi. Gelelim fiyatlara: etler 2 Euro, kaymak eklenince 3 Euro oluyor. Buranın ayranı Ajran da 30 Cent. Euro, tavan yapmış bir vaziyette iken bile bu kadar ucuz, bir de Euro’nun 2 TL olduğu zamanları düşünün.


QYFTE

SUXHUK & VIRSHLLE

KAYMAKLI PLESKAVICE

Eski şehiri tarihi ve yemeğiyle tamamlayıp hemen hava kararmadan yeni şehir bölgesine geçtik. Bu bölgenin en meşhur kısmı Priştine’nin İsitklal Caddesi olarak tanımlayabileceğimiz Rahibe Teresa Caddesi. Bu caddesi trafiğe kapalı ve o kadar canlı ki “Kosova’da bu kadar insan yaşıyor mu ya?” dedirtiyor. Rahibe Teresa, Arnavut bir Katolik imiş ve Hayırsever Misyonerler Cemiyeti’nin kurucusu konumundaymış. 1979 yılında yardımsever işlerinden dolayı Nobel Barış Ödülü’nü almış. Tıpkı bizdeki gibi onlarda da bol bol kestaneci var cadde üzerinde. Ama onlar farklı olarak soyulmuş satıyorlar kestaneleri. Daha da can çektiriyor açıkçası, hele bir de kağıt torbaları doldurmuşlar ki.. Bir de krepçiler meşhur diyebiliriz. Hele bir usta krepçi kızımız vardı ki hem telefonda dedikodusunu yapıyor hem de krebini pişirip çikolatalayabiliyordu. Krebin tanesi 2 Euro idi. Tıpkı Ermenistan’daki gibi burada da akülü arabalara çocuklarını bindirmek bir moda. Aileler paraları ödüyor, caddenin ortasında vızır vızır kullanıyor çocuklar arabaları. İzlemesi aşırı keyifli, tavsiye ederim. Biz 3 günlük Kosova gezimiz için hiç internet almadık. Bu cadde üzerinde ülkenin telekomünikasyon şirketi Vala bedava Wi-Fi hizmeti sunuyor.

RAHİBE TERESA CADDESİ

ZAHIR PAJAZITI

KESTANECİLER

KREPÇİ KIZIMIZ

Caddeyi dümdüz ilerleyip bitirince şehrin en önemli dini yapısı Rahibe Teresa Katedrali beliriyor. 2007 yılında yapımına başlanan katedral 26 Ağustos 2010’da Rahibe Teresa’nın yüzüncü doğum gününde açılmış. Dışından görünen ihtişamına rağmen o kadar sade o kadar şık bir katedraldi ki hayran kaldım, bayıldım. Zaten girer girmez bizi kilise müziği karşıladı. Bir çocuk piyanonun başında mükemmel akustikte çalıyordu, çok etkileyiciydi. Mermer ve ahşap o kadar sade bir şekilde bir araya getirilmişti ki ne kadar övsem de abartı gibi oluyor şimdi.


RAHİBE TERESA KATEDRALİ

Katedralin bir güzel yanı da çan kulesine 1 € vererek çıkılabiliyor olması. Priştine’ye kuşbakışı bakmak için mükemmel bir konum ve yükseklik. Fotoları aşağıya bırakıyorum.




KUŞBAKIŞI PRİŞTİNE

Kuleden bakıp bu binayı bir de yakından görmeliyim dediğim Kosova Milli Kütüphanesi’ne geçtik. Yugoslavya zamanında sosyalist devrini yaşayan Kosova, o dönemin etkisinde işlevselliği ön plana alan birçok mimari yapıya da kavuşmuş. Bunlardan biri de dünyanın en çirkin yapıları arasında gösterilen ancak benim oldukça hoşuma giden Kosova Milli Kütüphanesi "Pjeter Bogdani". Günümüzde yapılan binaları görüp bu binaya çirkin demek olanaksız bence. 1974 yılında inşa edilmeye başlayan kütüphaneyi Hırvat mimar Andrija Mutnjakovic tasarlamış. Metal konstrüksiyonunun dışında binadaki kubbeler de dikkat çekiyor. Bu 99 kubbe insan beynini ve bu kurumdan bilgi alındığını temsil ediyormuş ki kubbeler Arnavut takkesi "plisi"yi de simgeliyormuş. Günümüzde üniversitenin kampüsünün içinde yer alan kütüphane tarihte de önemli olaylar yaşamış. 1999 yılı Kosova Savaşı döneminde Sırplar'ın kütüphanedeki Arnavut çalışanlarını işten çıkardığı ve Arnavutça kitaplara zarar verildiği de söyleniyor.


KOSOVA MİLLİ KÜTÜPHANESİ

Sosyalist mimari örneklerinden biri olan Priştine Stadyumu’nun hemen önünde ise New Born heykeli bulunmakta. Avrupa’nın en genç ülkesi olan Kosova, bildiğimiz gibi 17 Şubat 2008 yılında bağımsızlığını ilan etmişti. Bağımsızlığının simgesi olarak tasarlanmış bu heykel de hep ayrı bir tema ile halkla birlikte. 2018 yılı da ülkenin 10. yılı olduğu için biz gittiğimizde B ve O’nun yerinde 10 yer alıyordu. Bu değişken sembolü mutlaka görmeli.

NEWBORN HEYKELİ & STADYUM

Şehri alt üst ettiğimize göre sıra geldi akşam yemeğine. Çok araştırdık, sokakta kaybolmuş gibi görünürken yardım eden bir kadının da önerisiyle Restaurant Liburnia’ya gitmeye karar verdik. Öğle yemeğimizden sonra bir tuzlu geldi bu restoran. Ancak oldukça şık ve geleneksel bir yapısı vardı. Ortaya Fergese Kosovare (7€) ve Kuleq Mısri (2€) söyledik. Kuleq Mısri, mısır ekmeği olarak tanımlanabilir. Kocaman bir yuvarlak şeklinde sıcak sıcak geldi önümüze. Bana çocukluğumda yediğim Pamko adlı mısır çerezinin tadını anımsattı. Oldukça kuruydu, mısırdan olduğu için de emici özelliği pek yoktu. Yemeğe banamadık yani. Yemeğimiz Fergese Kosovare ise Kosova Güveci olarak çevrilebilir. Güveçte kabak, domates ve et geldi önümüze. Ama güveç lavaş kalınlığında bir hamurla kapatılmıştı. Yemek için lavaşı kaldırdık. Kopara bandıra yedik. Ancak şovu dışında tadında pek bir mükemmellik yoktu. Açıkçası pek memnun kalmadık. Aynı mekanda Arnavut yemekleri de mevcut, mesela Elbasan. Ancak Kosova’ya gelmişken Kosova yemeği tatmalıyız diye düşünerek almadık biz. Tatlı olarak da Tespishte (1,5€) söyledik. Baklava dilimi kesilmiş, şuruplu bir tatlı geldi önümüze, üzerinde de ceviz kırıkları. İrmikli, şurubuyla bütünleşmemiş, manasız bir tatlıydı doğrusunu söylemek gerekirse. Bunun dışında kadayıf, baklava ve Temel-oriz adındaki Sütlaç vardı. Ama sanmıyorum ki güzeldiler. Tatlının yanına da bir Macchiato söyledik. Kosova, Macchiato ile övüyor kendini, her yerde bir Macchiato sevdası, etrafta küçük kahveciler herkes Macchiato içiyor. Kahveden anlamasam da öyle mükemmel de değildi. Maalesef ki hiçbir şeyden çok hoşlanmadan kalkmak zorunda kalktık. Prizren’de geçireceğimiz öbür gün için hostelimizde uykuya geçiş yaptık.

KULEQ MISRİ

FERGESE KOSOVARE

TESPISHTE & MACCHIATO

bottom of page